Goa'dan Hampi'ye gitmek için yataklı otobüslerle 7 kişi yola çıktık. Bol sallanmalı ama keyifli bir yolculuk sonunda sabah 6 buçukta Hampi'de olmayı beklerken, 5'te muavin tarafından uyandırıldık ve kendimizi zifiri karanlığın ortasında Hampi`de bulduk. Karanlığı aydınlatan tek şey tuktuk/rickshaw şoförlerinin dişleri ve gözleriydi :) Hepsi yolcu kapmak için yarış halinde; kimi gitmek istediğin bir yer varsa oraya ulaştırmak, kimi de anlaştığı bir pansiyona/otele götürmek için çabalıyordu. Herkes birine güvendi aldı başını gitti. Biz 7 kişi sabah olmasını beklemek için oturduk. Tam o sırada motoru ile Hintli biri geldi ve kendi pansiyonuna götürmek üzere bizi tavladı. Günün sonunda gerçekten çok güzel, kocaman bahçeli ve Hampi'deki neredeyse en ucuz yerlerden birinde kalmış olduk. Gerçi ertesi gün Hampi'nin merkezine gidince, otobüsün bizi zifiri karanlıkta bıraktığı ve kendimizi çaresiz hissettiğimiz noktanın, merkezin tam girişi olduğunu görmek sinir bozucuydu ama olsun.

Hampi Karnataka eyaletinin kuzeyinde yer alan bir köy; büyüleyici bir güzelliğe sahip. Kocaman bir kasaba tarihin ortasına kurulmuş… Sanki bir mimar tarafından tarlaların ortasına özenle yerleştirilmiş gibi duran kocaman kayalar var. Tapınakların, taşların arasında yürürken insan kendini yüzyıllar öncesine gitmiş ve hayalin ortasında yürüyor gibi hissediyor.





Tüm güzelliklerine rağmen tabii ki Hampi'nin en çok bunaltan ve yoran tarafı fazlasıyla turistik olması. Merkezine ve tarihi bölgelerine gittiğin anda üzerine atlayan satıcılar, tuktuk şoförleri, dini kıyafetleriyle dolaşıp para isteyen ve ne için para istediğini hiç anlayamadığım insanlar “yeteeeer” diye çığlık attıracak noktaya getiriyor insanı.
Fakat motorumuza atlayıp çevre köyleri dolaşmaya başladıkça yüzümüz gülüyor, gerginliğimiz gidiyor. Her ülkenin köyü, köy insanı ayrı güzel oluyor.



Pirinç tarlalarında sabahtan akşama kadar kadın, erkek çalışıyorlar ama yorgunluklarına rağmen gülümsüyorlar. Ben izleyince beni de yanlarına çağırıp pirinç diktiriyorlar. 5 dakikalık işçiliğimin sonunda yoruluyorum; yoga yapanlara şöyle anlatabilirim uttanasana pozunda pirinç dikmeye çalışmak gibi bir şey :)


Hindistan'da en sevdiğim yemek Dosa ve dosanın en güzeline ne ucuzuna kıyı köşe gezerken rastlıyoruz! Güler yüzlü bir aile, belli ki turist kazıklamak değil de ekmek parası kazanmak için 15 rupee'ye Hindistan'ın en lezzetli dosasını yapıyorlar. İşin içine dürüstlük ve güler yüz girince lezzeti de bir başka oluyor.


Gün doğumunu izlemek için bir sabah 5'te evden çıkıyoruz, Hanuman Tapınağı'na gidiyoruz. Tapınağa ulaşmak için çıktığımız merdivenler nefesimizi kesiyor ama buna rağmen hala gözümüzden uyku akıyor. 10-15 yaşları arasındaki tapınak sakinleri ise çoktan uyanmışlar ve soğuk duşlarını almışlar; dua, meditasyon ve yoga için hazırlanıyorlar. Sadece güneşi ve manzarayı izleyeceğimi hayal ederken, bu güzel bir süpriz oluyor. İşini müthiş bir ciddiyetle yapan, her hareket sonrası sıkılıp oturarak etrafını seyreden, meditasyonda gizlice gözlerini açan, zor bir hareketten kaytarmak için muzurluk yapan çocukları izlemek oldukça keyifli; her birinde kendimi görebiliyorum :)



Gün batımı buranın her yerinden ayrı güzel görünüyor. Güneşin son ışıklarının nehrin, pirinç tarlalarının, eski tapınakların ve tarihi taşların üzerinden süzülüşü insanı dinlendiriyor.



Hampi Hindistan seyahetimizin belki de en turistik noktası, bu nedenle kısa kalmaya karar veriyoruz. Tüm güzelliklerini içimize işledikten sonra, başının tepesinde akbabalar dolaşıyormuş hissi veren turistik havasından kaçmak istiyoruz. Gokarna'ya lokal otobüsle Hampi yakınındaki Hospet şehrinden sabah 9'da gideceğimiz için Hampi'den bir otobüse daha binmemiz gerekiyor. Bu otobüse ulaşmak için ise nehri botlarla geçmeliyiz. Bir gün önce bilet satıcısına soruyoruz ve botların başlangıç saatinin 07:30 olduğunu söylüyor. Eğer bu yerel botlara binemezsek 10 rupee yerine kişi başı 100 rupee verip “turistik” daha doğrusu turistleri yolmak üzere çalışan “nostaljik” yani içine su alan ve ha battık ha batacağız hissi veren yuvarlak botlara binmek zorunda olduğumuzu biliyoruz. 7'ye doğru bota bineceğimiz yerde beklemeye başlıyoruz. Yuvarlak botlardan biri geliyor, 100 rupee'ye götüreceğini söylüyor binmiyoruz. 07:30'da yuvarlak botlardan biri yerel botların bilet satıcısını getiriyor ve aslında o botların parasını da aynı kişinin aldığını fark ediyoruz. Ve dün 07:30'da botların başladığını söyleyen aynı adam bugün 08:30'da başlayacağını söylüyor! Bağırıp çağırıyoruz ama şakır şakır İngilizce konuşan aynı adam sanki İngilizce bilmiyor gibi yapıyor! Otobüse yetişmek için söylene söylene, kişi başı 50 rupee'ye anlaşıp, ıslana ıslana karşıya yuvarlak botlarla geçiyoruz. Tam lanet okumaya başlamışken, içimdeki sevgi ve huzur tükendi derken karşı kıyıda bir fil beliriyor ve gözlerim parlamaya başlıyor ve yüzüme kocaman bir gülümseme yerleşiyor :)
Hindistan'da olduğum her günün özeti sanırım Hampi'de yaşadığım bu son dakikalar gibiydi; tam yoruldum diye isyan etmek üzereyken, çok mutluyum diye haykırarak bitirdim her günümü…
Artık klişe oldu biliyorum ama cidden bu sefer cennetimi buldum :) Gokarna'dayız. Yazmasam mı diye düşünüyorum, kendime saklama bencilliği ile boğuşuyorum ama yazacağım :)
Namaste!