top of page

Otostop, Çıplaklar Plajı Ve Koh Phangan


Koh Lanta'dan ayrılırken tek bildiğimiz şey gitmek istediğimiz yerdi; Koh Phangan. Feribot, otobüs rezervasyonları yapmadan, yine hayatımızda bir ilk olacak olan otostop deneyimimize hazır bir şekilde yola koyulduk.

Tayland'daki insanların güzelliğini otostopla geçirdiğimiz gün boyunca derinden hissettim. Toplam 7 araç değiştirdik. Bizi feribota bırakmak için yolunu değiştiren; aksi istikamette giderken bile durup nereye gideceğimizi sorup yardımcı olmaya çalışan; gideceğimiz yer, evinden 120km uzaklıkta olmasına rağmen saate bakıp bakıp götürüp götürmeme konusunda karar vermekte zorlanan; paramızın olup olmadığını, yemek yeyip yemediğimizi, akşam olursa nerede kalacağımızı bizden çok dert eden güzel insanlar teşekkürler…

Fotoğraftaki baba-oğul bizi evlerinden 120km uzaktaki son noktamıza götürmek için uzun bir süre düşündüler :)

Deli olup olmadığımızı, neden otostop çektiğimizi sorgulayanlar vardır elbet. Deli değiliz. Macera peşinde de değiliz. Kabukları kırma, ön yargılardan uzaklaşma derdinde ve hayatımıza güzel dokunuşlar yapacak anlar peşindeyiz sadece. Otostop ile ilgili, daha doğrusu otostoptan yola çıkarak korkularımız ve kalıplarımızla ilgili daha sonra bir yazı yazacağım.

Yorucu ama güzel bir günün sonunda adaya (Koh Phangan) geçmek için binmemiz gereken feribotun olduğu şehre ulaştık; Suratthani. Gece feribotu okyanus hareketli diye iptal olmuştu. Biz de kalacak güzel bir otel bulduk ve iyice dinlendik. Sabah ilk feribota bindik ve 2 saatin sonunda adaya ulaştık. Adalar hep mi güzel olur? Hep güzel oluyor işte… Hele bir de yemyeşil ise tadından yenmiyor.

Adaya varır varmaz motor kiraladık ve çadırımızla kalabileceğimiz bir yer aramaya başladık. Çadırı bahçelerine kurmamıza izin veren ve çok az para isteyen bir çok yer bulabildik ama hiçbirinin dışarıda kullanabileceğimiz duşu-tuvaleti olmadığı için kalmak istemedik. Eh madem para vereceğiz duşu ve tuvaleti olsun dedik. Baktık böyle bir yer bulmak zor olacak, biz de daha önce de haberleştiğimiz ve bir plajın hemen üstünde çadırda kaldığını bildiğimiz arkadaşımızın olduğu yere gittik. Parasız, ağaçların arasında ve çıplaklar plajının hemen üstünde güzel bir bahçemiz olmuş oldu! “Çıplaklar plajı"nı duyar duymaz, duşsuz ve tuvaletsiz bir yerde nasıl kaldığımıza dair kafanızdaki sorular uçup gitmiştir diye düşünüyorum :)

Sanırım çıplaklar plajı 3,5 aylık seyahatimizin kırılma noktalarından biri oldu. Çıplak, yani doğduğun günkü halinle denize girmek; insanlarla konuşurken aslında etinin hiçbir öneminin olmadığını fark etmek; çocuklarından bedenlerini saklamadan hep birlikte yüzen aileleri görmek; hiç tanımadığın biri ile selamlaşırken belki de hayatında ilk kez sadece gözlerinin içine bakmak ya da gözlerinin içine bakması… Ne çok olmazlarla, ne çok kurallarla, ne çok kalıplarla büyüyoruz, büyütüyoruz çocuklarımızı. Oysaki dünyanın bir başka ucunda, bir deniz kenarında yeni doğmuş bebekler gibi saf bir beden ve zihinle dolaşan insanlar ve hayatlar da var.

Otostop, tuvaletsiz ve duşsuz kamp ve çıplak plajı sert bir başlangıç oldu yazım için gibi hissediyorum. Adadan bahsetmeye başlıyorum…

Yang Na Yai ağacı

Ada tıpkı fotoğraflarda gördüğünüz gibi cennetten bir parça tadında yemyeşil doğası ve berrak yeşil denizi ile güzel bir göz banyosu yaptırıyor insana. Ancak denizinin yine ve yeniden bir hayal kırıklığı olduğunu söyleyebilirim. Soğukluk konusunda Koh Lanta'ya göre daha iyi, en azından duş suyu kıvamında değil sıcaklığı… Ancak pis… Ya çer çöp var, ya yosun var, ya da anlayamadığımız yağ gibi yeşil bir şeyler var suyun yüzeyinde. Etrafta çok fazla balıkçı teknesi ya da sürat botu olmasından kaynaklı olabilir diye düşünüyorum. Adaların bir tarafının denizi pisse diğer tarafı temiz olur tezini de çürütüyor resmen. Ümitle gittiğimiz diğer koylar da bizi benzer bir hayal kırıklığına uğratıyor. Uzaktan berrak rengi ile gözlerimiz fal taşı gibi açılıyor, kıyıya gelince ise hayal kırıklığına uğruyoruz. Sunduğu manzaralar muazzam tabii ki, buna diyecek sözüm yok. Her gittiğimiz plajda ayrı bir güzellik karşılıyor bizi. Plajlara ulaşmak için kat ettiğimiz yollar boyunca ise doğa boğazımı düğümlüyor. "Hindistan da böyle bir cennet olabilir aslında, biraz daha temiz olsa…” diye geçiyor içimden.

Denizlerin temiz olmayışını bir kenara bırakırsak, Tayland'da şu ana kadar bulunduğumuz her yer tertemiz, yollar geniş, arabalar yerli yersiz kornaya basmıyor ve yayalara yol veriyorlar! Yani Türkiye'den daha çok bir Avrupa ülkesi gibi…

Ucuzluk konusuna gelince ise; kim dedi yahu Tayland ucuz diye? Tamam Hindistan'dan sonra da pahalı geliyor olabilir bana ama İstanbul'la karşılaştırınca da neredeyse kafa kafaya bir çok fiyatlar… Çok ucuz yemek yeme şansı elbette var; 50 baht yani 5 TL'ye Thai yemekleri yenilen minik lokantalar, ya da kızartma, sushi, noodle, tavuk ve domuz yenilebilecek gece pazarları mevcut… Ama hep böyle yemek yemek sıkıcı ve sağlıksız olduğu için ben yemekler konusunda çok mutlu olamıyorum. Diğer yemek fiyatları ise en az 20TL'den başlıyor. Yani bildiğiniz İstanbul fiyatları… Marketlerde ise kendi ağız tadımıza göre yemek bulmak çok zor. “Baked bean in tomota sauce” diye görüp büyük bir hevesle aldığımız yemeğin ketçap içinde barbunya olmasının yarattığı hüznü tarif edemem. Ama tabii güzel lezzetler de var, o kadar da negatif olmayacağım yemeklerle ilgili. Mesela harika bir tom yam çorbası içtim; şekersiz bulabildiğim nadir yemek kendisi…

Tom Yam Çorbası

Sokaklardaki güzelliklerden biri de soğuk kahveleri. Ben süt tozsuz ve şekersiz istediğim için kadıncağızın gözleri yerinden fırladı ve “Ama çok kötü olur öyle, az da olsa şeker koyayım.” diye beni ikna etmeye çalıştı. Aslında şekersizlikten değil de sıcak demleme yaptıkları için biraz acı olan kahvelerini ben yine de severek içtim. Bir de her yerde sattıkları fruit shake'ler bir harika. Olur da buralara gelirseniz 30 baht'a yani 3TL'ye soğuk kahve ve fruit shake denemenizi öneririm.

Soğuk kahve

Soğuk kahve

Bu arada dün motorla adayı gezerken ve tam da ormanlar ne güzel ne kadar çok böcek-yılan vardır diye aklımızdan geçirirken, ormanların yanı başında lastiğimiz patladı. Şanslıydık ki sakin bir yol olmasına rağmen bir taksiye rastladık. Konaklamak için vermediğimiz parayı ise taksiye ve tamirciye verip rahatladık :) İnanılmaz olan ise unutmamak için fotoğrafını çektiğim, lastiğe saplanan kocaman vida! O vida nasıl dik bir şekilde lastiğe sağlandı ve patlattı hala anlayabilmiş değiliz. Demek ki yola daha devam etmememiz gerekiyormuş diyip avuttuk kendimizi…

Adanın fazla turistik olması ve denizinden de zevk alamamamız nedeniyle yarın Koh Tao adasına doğru yola çıkıyoruz. Daha küçük bir ada ve burası kadar talibi yok diye umuyorum.

Koh Tao'da görüşmek üzere!


bottom of page