top of page

1 ay uçtu gitti

Bu arada bu akşamki durağımız Delhi! Bize şans dileyin! :)Kuzey Hindistan'da son gün. Bu yazı hem benim bu güzel 1 ayı hatırlamam, hem de sizlere gördüklerimi, hissettiklerimi anlatmam için biraz karışık bir özet.

Dehra Dun Rajpur'da geçirdiğim 23 gün eşsizdi. Bunu duyunca Hindistan seyahatinizin 1 haftasını Dehra Dun'da geçirebileceğinizi düşünmeyin sakın; bütün büyü o harika yoga eğitiminde ve eğitimde tanıştığım arkadaşlardaydı aslında. İnsan arkadaşları olduğunda kendini güvende hissediyor, içtiğin sıradan bir çay daha lezzetli geliyor, gece yürüyüşleri heyecan veriyor.

Bir gece yürüyüşü sırasında kendimizi müziğe doğru ara bir sokakta ilerlerken bulduk ve sonra davulların ortasında göbek atmaya başladık. Elimizde müthiş Hint dansımıza ait videomuz yok ne yazık ki. Bizim onları dans ederken çekmemiz gerekirken, biz oynadık onlar bol bol fotoğraf ve video çektiler. Kim bilir belki de Hindistan'da izlenme rekoru kıran bir youtube videomuz olabilir!

Düğün sezonuna denk geldiğimiz için bizzat davetli olduğumuz bir düğün, rengarenk ışıklarla süslenen düğün evleri ve sabahtan başlayan kutlamaları görme şansımız oldu. Kendim düğün yapmamış olabilirim ama sokak düğünlerine bayıldığımı en iyi babam bilir :) Küçükken sırf bir kına gecesi için seni İstanbul'dan Tekirdağ'daki yazlığımıza götürdüğümü, ellerime kınalar yakıp gece uyurken o kınaları tüm yatağa bulaştırdığımı hatırlıyor musun baba?

Fotoğraf: 21 Kasım 2015, Dehra Dun Rajpur, Düğün Evi

Fotoğraf: 28 Kasım 2015, Dehra Dun Old Rajpur, Davetli olduğumuz düğün

Güney'e gittiğimizde sanırım Kuzey'in güler yüzlü Tibetlilerini özleyeceğiz. Özellikle Mussorie, tepedeki Budist tapınağı ve rengarenk Tibet bayrakları ile kalbimizi fethetti. Tapınaklardan, din seremonilerinden pek hoşlanmam ama Budist tapınakları insana gerçekten huzur veriyor.

Fotoğraf: 26 Kasım 2015, Mussoorie

Fotoğraf: 26 Kasım 2015, Mussoorie

1 ay boyunca kalbimi çalan yiyeceklerin başında meyveler vardı!

Guava yıldızım; ne çok tatlı ne de ekşi bir tadı var, kokusu ise tüm evi bir parfüm gibi sarıyor! Muz ucuzluğu ile kalbimizi çaldı; kilosu 1,5-2TL arası ve Türkiye'de yerli muz diye yana yakıla aradığım bal gibi tatlı olanlardan. Papayanın da kilosu 1,5-2 tl, sabah kahvaltılarımızın vazgeçilmezi oldu. Bir gün tezgahta meyvelerin arasında gördüğüm ama patates olması ile ilgili hiç şüphe duymadığım bir meyveye rastladım; chikoo! Görüntüsü patatesle kivi arasında, tadı ise karamelize olmuş şeker gibi. İlk ısırık büyüleyici ama benim gibi tatlıdan çok hoşlanmayan biri için bir süre sonra iç bayıcı olabiliyor :) Ve son göz ağrım henüz üzerinde gezen sineklerden dolayı yeme cesareti bulamadığım ve yeme hakkımı Güney'e sakladığım ancak suyunu doya doya içtiğim hindistan cevizi! Ben olgunlaşmış hindistan cevizinin suyunu genç olana tercih ederim ama bu da oldukça güzeldi! :)

Meyvelerin yanı sıra yemeklerin her birine bayıldım. Bol baharatlı, bana göre çok tuzlu ve çok çok acı! Acı yiyemeyenler için Hindistan'da seyahat oldukça zor olacaktır çünkü yemeklerin hepsinin içinde chilly biberler var. Yani benim yemek seanslarım hep bol göz yaşıyla geçti. Ah anneanneciğim sen ne yedin buralarda?

Kuzey'in yıldızı benim için momo oldu; daha önce de bahsetmiştim bizim mantının sebzelisi diye. Aşağıda momo aşkımızın gözlerimize yansıdığı bir fotoğrafımız da var :)

Menülerde bol bol göreceğiniz ana yemek alternatifi thali. İçinde 1-2 çeşit sebze yemeği, dhal (mercimek, nohut veya fasulye gibi bir bakliyat yemeği) ve pirinç oluyor; yanında ayrıca chapati (lavaş gibi bir ekmek) de geliyor. Esnaf lokantası gibi daha yerel yerlerde, sen istemiyorum diyene kadar tabağını doldurmaya devam ediyorlar. Fiyatlar da oldukça ucuz, ortalama 4-5TL civarında.

Yemeklerden bahsedince 1 ayı hastalanmadan geçirdiğimizi fark ettim! Buraya gelmeden önce kafamızda hastalanacağımıza dair bir inanç yoktu ama o kadar çok hastalıktan bahsedilmişti ki içten içe “acaba?” dediğim oldu. Hastalanmamak için sırrımız hastalanacağımızı düşünmemek! :) Buraya gelmeden yaklaşık 1 yıl önce yemeklerimiz bol zerdeçallı, kimyonlu ve kişnişli olmaya başladığı için baharatlar bana yabancı veya rahatsız edici gelmedi. Temiz yerlerden yediğimizi düşünmeyin, zaten öyle bir şansınız yok Hindistan'da :) Yemek yiyeceğiniz yerlerin mutfağına bakmak, temizliğini kontrol etmek gibi size umduğunuzu vermeyecek nafile çabalarla kendinizi yormayın. Sorgulamayın, bakınmayın öyle oturduğunuz yere çok fazla. Ufak bir tavsiyemdir bu, yoksa aç kalırsınız :)

Mesela geldiğimden beri sokakta gördüğüm limonatayı içmemek için 1 ay direndim! 1 ayın son gününde tüm cesaretimi topladım ve içtim! İyi ki içmişim! Bu kadar lezzetli limonların olduğu bir yerde bunu içmemek hata olurmuş. Soda, su, limon, nane ve şekerle yapıyorlar. Limon dışında lezzetin bir diğer kaynağı da şekerleri… Buradaki şekerler hala şeker kamışından üretiliyor. Annem anlatırdı, eskiden şeker kamışını emerdik diye; aklıma hep o geliyor buradayken. Şekerden bahsetmişken; burada her ne içiyorsanız, benim gibi şekerden çok haz etmeyen biriyseniz mutlaka şekersiz istediğinizi belirtin. Yoksa havuç-zencefil suyuna şeker katacaklarını düşünmediğim anda şeker tadını alıp yaşadığım hayal kırıklığını yaşayabilirsiniz.

Ve kurabiye canavarının yediği kurabiyelerden buldum! Küçükken o kadar çok isterdim ki onun yediği gibi taze bir kurabiye yiyebilmek. Şu yaşıma kadar kurabiye canavarı kurabiyesini bulamamıştım! Buradaki tatlılar bence oldukça kötü, o yüzden sokakta sürekli gördüğüm bu kurabiyeden de ümidim yoktu. Hem şekerli diye hem de çok pistir korkusuyla yine ancak son gün denedim kurabiyeleri. Evet çok şekerli ama işte o kurabiyeyi buldum! Sıcacık ve tazecik! Pisliğini ise sorgulamıyorum, bence pamuk gibi bembeyaz ve tertemizlerdi :)

Yemek turuna çıkmışım gibi sadece yemeklerden bahsettiğimin farkındayım, biraz da mideye değil de kalbe dokunanlardan bahsedeceğim. Dehra Dun'da insanlara güvenirken çok zorlanmadım. Arkadaşların varlığı, yoga hocalarımızın önerileri beni güven konusunda bir adım önde hissettirdi. Ancak Rishikesh beni zorladı. Dünyanın hiçbir yerinde turistik yerlerden hoşlanmadığımı bir kez daha anladım. Sürekli tüketmek için var olan insanlar ve üzerine atlayan esnaflar, sokak satıcıları, yoga merkezleri ve hatta aşramlar! Tüketimin en üst noktasını burada gördüm. Yoga tüketilir mi? Meditasyon tüketilir mi? İnanç tüketilir mi? Hepsinin cevabı evet, burada her türlü manevi şeyi de tüketebilirsiniz.

“Namaste"nin kalbimdeki, zihnimdeki, ruhumdaki o naif anlamı ve tınısı Rishikesh sayesinde yıprandı! "Namasteeee!” diye seslenen kaç kişi sadece selam veriyor, kaç kişi benden ne koparmak için sesleniyor diye hislerimi izlemekten yorgun düştüm. Fotoğraftaki teyzenin oğlunun her gün ısrarla “Namaste! Ola? Where are you from?” demesindeki samimiyete inanmam 5 günümü aldı ve sadece son 2 günümde bugüne kadar içtiğim en harika masala çayını içmiş oldum.

Dehra Dun'da çocuklar henüz hayatın paradan ibaret olduğu yanılgısında değillerdi. Rishikesh'te saflığını kaybetmiş çocuklara rastlamaya başladım . Ama saflığını koruyan, birlikte fotoğraf çektirmekten ve o fotoğrafı görmekten mutlu olan çocuklar da vardı. Çocukluk masumiyetini yitirmese insanoğlu, ne kadar güzel bir dünyada olurduk değil mi?

Rishikesh için çok fazla olduğunu düşündüğüm 7 gün geçirdik burada. Bazen içten içe kendime kızdım, ne gerek vardı Rishikesh'e bu kadar vakit ayırmaya diye söylendim. Ama fark ettim ki Rishikesh bile bana çok şey öğretti. 7 gün hiç durmadan alış veriş yapabilirdim. Ucuz kıyafetler, hediyeler, takılar, yemekler derken her şeyi 7 günde tüketebilirdim. Sonra Türkiye'ye geri döndüğümde 2 hafta mutluluğunu yaşardım bu kısa ama bol harcamalı ucuz tatilin. 2 hafta sonra ise eser kalmazdı bu mutluluktan. Yeni arayışlar, yeni biletler, yeni kıyafetler istemeye başlardım.

Rishikesh bana tükettikçe tükendiğimizi ama tükettikçe yaşayamadığımızı hatırlattı. Ve bir karar aldırdı… Gerçek seyahatimiz bu karadan sonra başlıyor sanki. Aşramların “karma yoga” diyerek bir yandan para aldığı düzenlerine inat, biz adı belgeli bir “karma yoga” olmayan yola koyuluyoruz… Bundan sonraki duraklarımızda kalacak yer ve yiyecek yemek karşılığında, fotoğraf çekeceğiz, yoga yapacağız, yemek pişireceğiz, bahçede çalışacağız. Tükettiğimiz kadar değil de deneyimlediğimiz ve yaşadığımız kadar gezeceğiz.

İlk adımı 60TL'lik taksi yolculuğu yerine 5TL'lik eğlenceli otobüs yolculuğumuzla attık.

Bu arada bu akşamki durağımız Delhi! Bize şans dileyin! :)

Herkesi seviyorum! Namaste! :)


bottom of page